Kategoriler
Deprem Eğitimi

Büyük Depremler Sonrasında Mental Sağlığın Korunması

İnsanın belki en büyük korkularından birisi bir şey hakkında bilgi sahibi olamamanın vereceği kaygıdır. Mesela depremlerin ne zaman olacağı ile ilgili önceden bilgi sahibi olunabilse belki de kimse yaşanacak olan deprem felaketlerinden korkmayacak. Büyük depremler, yalnızca fiziksel yıkıma değil, aynı zamanda derin ve kalıcı psikolojik travmalara da yol açan kitlesel afetlerdir. Bu tür olaylar, bireylerin ve toplulukların varoluşsal güvenlik duygusunu sarsar, belirsizlik ve çaresizlik hissi yaratır. Depremin ardından fiziksel enkaz kaldırılırken, zihinsel enkazın temizlenmesi genellikle daha uzun ve karmaşık bir süreçtir. Bu makale, büyük bir depremin ardından bireysel ve toplumsal düzeyde mental sağlığı korumak ve iyileştirmek için gerekli adımları ele alacaktır.

Travma Sonrası Stres Tepkilerini Anlama Çabası Göstermek

Deprem gibi ani ve yıkıcı bir olaydan sonra verilen tepkiler tamamen normaldir. Bu tepkiler, olağanüstü bir duruma verilen olağan yanıtlardır. İlk saatler ve günlerde şok, inkâr, donakalma, yoğun korku ve endişe hissedilebilir. Zaman içinde bu akut tepkilerin yerini, uyku bozuklukları, kabuslar, iştah değişiklikleri, öfke patlamaları, kolayca irkilme, sürekli tetikte olma hali (hipervijilans), olayla ilgili istenmeyen anıların zorla zihne gelmesi (flashback) ve kaçınma davranışları (depremle ilgili konuşmaktan veya yerlerden kaçınma) alabilir.

Bu belirtiler, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gibi daha ciddi durumların habercisi olabilse de, her stres tepkisi bir bozukluk anlamına gelmez. Çoğu insan, doğru destek ve zamanla bu semptomların üstesinden gelebilir. Önemli olan, bu tepkileri tanımak ve gerektiğinde profesyonel yardım arayışını geciktirmemektir.

Bireysel Düzeyde Baş Etme Stratejileri Her Zaman Mümkündür

  1. Temel Fizyolojik İhtiyaçların Karşılanması: Mental sağlık, fiziksel sağlıkla doğrudan bağlantılıdır. Düzenli uyku (mümkün olduğunca), sağlıklı beslenme, su tüketimi ve dinlenme, iyileşme sürecinin temel taşlarıdır. Vücut, temel ihtiyaçları karşılandığında stresle çok daha iyi başa çıkabilir.
  2. Duyguları Kabul Etme ve İfade Etme: Hissedilen korku, öfke, üzüntü, suçluluk veya umutsuzluk duygularını bastırmak yerine kabul etmek önemlidir. Bu duyguları güvenilen birisiyle konuşmak, yazmak veya sanat yoluyla ifade etmek, yükün hafiflemesine yardımcı olur. “Güçlü olmalıyım” düşüncesi, uzun vadede iyileşmeyi engelleyebilir.
  3. Rutinler Oluşturmak: Afet sonrası hayat büyük ölçüde belirsizleşir. Mümkün olduğunca küçük de olsa bir rutin oluşturmak (her gün aynı saatte kalkmak, yürüyüş yapmak, bir fincan çay içmek) kontrol duygusunu geri kazanmaya ve dünyanın tahmin edilebilir olduğu hissini tazelemeye yardımcı olur.
  4. Medya Diyeti Yapmak: Sürekli olarak enkaz görüntüleri ve felaket haberlerine maruz kalmak (ikincil travma), kaygıyı şiddetlendirebilir. Haberleri günde bir veya iki kez, güvenilir kaynaklardan ve sınırlı bir süre için takip etmek zihinsel sağlık için kritik öneme sahiptir.
  5. Geçmişte İşe Yarayan Baş Etme Yöntemlerini Hatırlamak: Bireyler, hayatlarının daha önceki zorlu dönemlerinde nasıl baş ettiklerini düşünmelidir. Bu stratejiler (ibadet, spor, sevdikleriyle vakit geçirme vb.) şimdi de işe yarayabilir.

Sosyal Destek Almak Tüm Zamanlarda İşe Yarar

Sosyal bağlar ve destek ağları, travma sonrası iyileşmedeki en önemli koruyucu faktörlerden biridir. İzolasyon, travmatik stresi derinleştirirken, topluluk içinde olmak ve dayanışma hissi, iyileşmeyi hızlandırır.

  • Konuşmak ve Paylaşmak: Duyguları ve yaşananları güvenilen aile üyeleri, arkadaşlar veya diğer depremzedelerle paylaşmak yalnızlık hissini azaltır. “Benzer acıları yaşayan başka insanlar var” düşüncesi bile başlı başına terapötiktir.
  • Pratik Yardım Almak ve Vermek: Yardım istemek ve yardım etmek, çaresizlik duygusunu azaltır, anlam ve amaç duygusunu güçlendirir. Yemek yapmak, çadır kurmak, bilgi paylaşmak gibi küçük eylemler bile büyük bir fark yaratabilir.
  • Topluluk Etkinliklerine Katılmak: Ortak dua etmek, yemek yemek veya basit sohbetler için bir araya gelmek, normallik ve aidiyet duygusunu pekiştirir.

Profesyonel Yardım Ne Zaman ve Kimlerden Alınlamı?

Bazı durumlarda bireysel ve sosyal baş etme mekanizmaları yetersiz kalabilir. Aşağıdaki belirtiler bir aydan uzun süre devam ediyor ve kişinin günlük işlevselliğini (çalışma, ilişkileri sürdürme, kendine bakım) ciddi şekilde bozuyorsa, bir ruh sağlığı uzmanına (psikolog, psikiyatrist) başvurmak gerekir:

  • Yoğun korku, endişe ve çaresizlik duygularıyla başa çıkamama.
  • Uyku ve iştah düzeninde uzun süreli ve belirgin bozulmalar.
  • İntihar düşünceleri veya kendine zarar verme isteği.
  • Kendini sürekli umutsuz, boşlukta ve hissiz hissetme.
  • Alkol veya uyuşturucuya yönelerek duygulardan kaçınma çabası.
  • İlişkilerde ciddi çatışmalar ve öfke kontrolünde zorluk.

Travma odaklı bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) gibi yöntemler, TSSB tedavisinde oldukça etkilidir. Gerektiğinde bir psikiyatrist, ilaç tedavisi önerebilir.

Toplumsal Sorumluluk Bağlamında Verilebilecek Küçük Tavsiyeler

Mental sağlığın korunması yalnızca bireyin değil, toplumun ve kurumların da sorumluluğundadır.

  • Psikolojik İlk Yardım (PİY): Afet bölgelerinde, tıbbi ilk yardım kadar önemli olan Psikojik İlk Yardım ekipleri bulunmalıdır. PİY, profesyonel terapi değil, güvenliğin sağlanması, sakinleştirme, pratik ihtiyaçların karşılanması, sosyal destek bağlantılarının kurulması ve bilgi sağlanmasıdır.
  • Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri: Afet bölgelerinde ve sonrasında göç alan illerde, gezici ve yerel ruh sağlığı klinikleri kurulmalı, erişim kolaylaştırılmalıdır.
  • Damgalama ile Mücadele: “Deli” veya “zayıf” damgaları, insanları yardım aramaktan alıkoyar. “Travmatik bir olaya verilen tepkiler normaldir ve yardım istemek güçlülük işaretidir” mesajı toplumun her katmanında yaygınlaştırılmalıdır.
  • Öncelikli Gruplar: Çocuklar, yaşlılar, engelliler, kayıp veren aileler ve enkazda çalışan ilk müdahale ekipleri özellikle yüksek risk altındadır. Bu gruplara yönelik mental destek programları önceliklendirilmelidir.

Çocuklar Bu Gibi Yıkımlarda En Fazla Zarar Görenler Olmamalı

Çocuklar, travmayı yetişkinlerden farklı şekilde ifade eder. İçe kapanma, alt ıslatma, ebeveynden ayrılamama, öfke nöbetleri, okul performansında düşüş veya oyunlarında travmanın tekrarlanması gözlemlenebilir. Onlarla yaşlarına uygun bir dille konuşmak, duygularını ifade etmeleri için resim yapma veya oyun gibi yollar sunmak, onlara güvende olduklarını hissettirmek ve rutinlerini korumaya çalışmak esastır.

Büyük bir depremin ardından mental sağlığı korumak, enkaz kaldırma ve fiziksel iyileşme kadar hayati bir süreçtir. Bu süreç, bireysel çabaların, sosyal desteğin ve kurumsal hizmetlerin uyum içinde çalışmasını gerektirir. Acıyı hissetmek, unutmaya çalışmak yerine onunla nasıl yaşanacağını öğrenmek, travmayla baş etmenin anahtarıdır. Zaman, her yarayı tam olarak iyileştirmese de, doğru destek ve stratejilerle, bireyler ve topluluklar bu derin yaraların üstesinden gelebilir, travma sonrası büyüme sürecine girebilir ve yeniden anlamlı bir hayat inşa edebilir. Unutulmamalıdır ki, yardım istemek ve duyguları paylaşmak, enkaz altından çıkmış olmanın bir kanıtı ve yaşama tutunmanın en insani ifadesidir.