Kategoriler
Deprem Eğitimi

Türkiye’de Fay Hatları ve Deprem Riski Olan Bölgeler

Türkiye tarih boyunca birçok kültür ve medeniyete geçiş güzergahlığı yapmakla beraber ev sahipliği yapmış ana vatanı olmuştur. Ancak bu Türkiye’nin jeopolitik konum itibariyle bir deprem kuşağında yer aldığı gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye, jeolojik konumu itibarıyla dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer almaktadır. Avrasya, Arap ve Afrika levhalarının etkileşim alanında bulunan ülke, bu tektonik hareketliliğin bir sonucu olarak sık sık yıkıcı depremlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu makalede, Türkiye’deki ana fay hatları ve yüksek risk taşıyan bölgeler ele alınacaktır.

Ana Fay Hatlarının Temel Durumu Hakkında Bir Önizleme

Türkiye’nin tektonik yapısını şekillendiren başlıca iki büyük fay sistemi bulunur: Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) ve Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF).

Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saros Körfezi’nden başlayarak Marmara Denizi’ni geçer, Kuzey Anadolu dağlarını takip eder ve Van Gölü’nün kuzeyine kadar uzanır. Yaklaşık 1500 km uzunluğundaki bu sağ yönlü doğrultu atımlı fay, Avrasya ve Anadolu levhalarının sınırını oluşturur. 20. yüzyılda ardışık ve yıkıcı depremler üretmesiyle ünlüdür. İstanbul ve çevresini tehdit eden segmenti, özellikle Marmara Denizi altındeki kısmı, büyük bir deprem riskini barındırmaktadır.

Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Bingöl Karlıova’dan başlar, Kahramanmaraş, Adana ve Hatay üzerinden Akdeniz’e ulaşır. Yaklaşık 700 km uzunluğundaki bu sol yönlü doğrultu atımlı fay, Arap levhasının Anadolu levhasını sıkıştırması sonucu oluşur. 6 Şubat 2023’te meydana gelen ve 11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremleri (7.7 ve 7.6 Mw), bu fay hattının ne kadar yıkıcı olabileceğini tüm dünyaya acı bir şekilde göstermiştir.

Batı Anadolu Fay Sistemleri: Ege Bölgesi’nde hakim olan batıya doğru genişleme tektoniği nedeniyle bu bölge, çok sayıda normal fay ile parçalanmış durumdadır. Gediz Grabeni, Büyük Menderes Grabeni ve bunların içindeki faylar (örneğin, Manisa Fayı, Fethiye-Burdur Fay Zonu) sık sık orta ölçekli depremler üretmektedir. İzmir, Aydın, Denizli, Muğla gibi büyük yerleşimler bu riskli bölgede bulunur.

Yüksek Riskli Bölgelerin Durumuna Açık Bir Bakış

  1. Marmara Bölgesi: Özellikle İstanbul ve çevresi, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara Denizi içinden geçen ve uzun süredir sessiz olan segmentleri nedeniyle çok yüksek deprem riski altındadır. Olası bir büyük deprem, nüfus yoğunluğu, sanayi tesisleri ve kritik altyapı göz önüne alındığında son derece yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
  2. Güneydoğu Anadolu Bölgesi: Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde ve civarında kalan Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Elazığ, Adıyaman ve Osmaniye gibi iller, 2023 depremlerinin de kanıtladığı üzere birinci derece deprem bölgesidir. Buradaki faylar büyük ölçekli depremler üretme potansiyeline sahiptir.
  3. Ege Bölgesi: Aktif normal fayların yoğun olduğu İzmir, Manisa, Balıkesir, Aydın ve Denizli gibi iller sürekli deprem tehlikesi ile iç içe yaşamaktadır. 2020 İzmir Seferihisar depremi (6.6 Mw), bu bölgedeki riski bir kez daha hatırlatmıştır.
  4. İç Anadolu Bölgesi: Göreceli olarak daha sakın görünse de Ankara’nın kuzeyinden geçen Eskişehir Fay Zonu ve Konya’nın güneybatısındaki faylar orta büyüklükte deprem riski taşımaktadır.
  5. Doğu Anadolu Bölgesi: Van, Erzincan, Hakkari ve Bitlis çevreleri hem Kuzey Anadolu Fayı’nın doğu ucu hem de Van Gölü’nün güneyindeki faylar nedeniyle yüksek risklidir. 2011 Van depremi (7.1 Mw) bu bölgenin hassasiyetini göstermiştir.

Deprem Geçeğine Dair Birkaç Önemli Hatırlatma

Türkiye’nin neredeyse %95’i, aktif fay hatlarının etki alanı içerisindedir. Bu kaçınılmaz gerçek, depremle yaşamayı öğrenmeyi ve her ölçekte hazırlıklı olmayı zorunlu kılmaktadır. Risklerin azaltılması için;

  • Yerleşim alanlarının doğru planlanması (fay hatları üzerine bina yapılmaması),
  • Mevcut yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesi (kentsel dönüşümün etkin şekilde uygulanması),
  • Toplumun bilinçlendirilmesi (deprem eğitimi ve tatbikatları),
  • Acil müdahale kapasitesinin güçlendirilmesi hayati öneme sahiptir.

Ayakları üzerinde yer alan bir ülkenin vatandaşlarının evvela deprem konusunda bilinçlendirilmesi ve deprem konusunda belirli periyotlarda yapılan tatbikatlarla ve eğitici toplantılarla olası riskleri yüksek olan, yıkıcılığı yüksek olan depremlere karşı eğitilmesi gerekir. Coğrafi kaderimiz olan deprem gerçeği, ancak bilim, planlama ve kolektif bir dayanışma ile baş edebileceğimiz bir olgudur. Unutulmamalıdır ki, deprem değil, hazırlıksızlık ve dayanıksız yapılar can almaktadır.